Nizip Tarihi

Etiketler :

Bölgemizin kültür ve tarihi devirlerini Kalkolitik, Paleolitik, Demir,Hitit (Eti), Mitani, Asur, Iran, İskender, Roma, Bizans, İslam-Arap ve Türk-İslam devirleri olarak sıralayabiliriz. Bu devirlere ait kalıntılara ve yazılı belgelere rastlanmaktadır.
TAŞ DEVRİNDE NİZİP
Paleolitik Devir
Nizip bölgesinde tetkik neticesinde elde edilen taş aletlere göre eski yontma “ Paleolitik “ taş devrinde insan yaşamıştır. Yontma taş devrine ait buluntulardan birçok bilgiye ulaşılmışsa da, Paleolitik çağın son iki evresi olan orta ve cilalı taş devirleri hakkında bilgi yoktur. 1938 yılında başlamış olan ilmi araştırmalar neticesinde bu insanların o zamanki kullandıkları el baltaları, kesici ve kazıyıcı taş aletler bulunmuştur.
Kalkolitik Devir Kültür teselsülüne göre Cilalı Tas Devrinden sonra Kalkolitik denilen kültür çağı gelir. Bu devrin insanlarının Taş ve Madeni aynı zamanda kullandıkları, toprağa bağlamış ve toplum hayatin daha önceden benimsemiş olduklarını meskenlerde yaşadıklarını görüyoruz. Bundan bize çanak çömlek gibi sanatkar ile yapılmış eserler, bina kalıntıları ve mühürler gibi materyaller bırakmışlardır. Bölgemizde bu devir insanları M.Ö. 4.000 – 3.000 ’nin bize bıraktıkları eserlerden onların buralarda yoğun ve yaygın olarak yasadıklarını görüyoruz. Kazılarda meydana çıkarılan Gaziantep-Fevzipaşa yolu üzerinde bulunan Sakçagözü’nden 3km içerideki Caba höyük ve Nizip yolu üzerinde Turlu “Şehzade” Höyük belli başlı merkezlerindendir.   Nizip tarih öncesi çağlarda da Nizip çayının iki yakasının yabani buğday, arpa bitki örtüsü ile kaplı olması, çevrede yabani keçi ve koyunların bulunması ve yine jeolojik yapısı itibariyle kendiliğinden oluşan mağaraların bulunmasında dolayı, yerleşim yeri olarak tercih edilmiştir. Özellikle Turlu-Mağaracık, Nizip-kale arasında sığınaklar ve gizli dehlizler tespit edilmiştir. Yerleşik hayata geçtikce bu mağaraların yanlarında kerpiçten veya taş, çamur, direk kullanılarak basit evler yapılmıştır. Nizip’ de her köyün yakınında birde höyük görmek mümkündür. Höyükler ilk yerleşim yerleri sanılmakla birlikte, içlerinde mezarların veya hazinelerin saklı olması da muhtemeldir. Bazılarının jeolojik yapıları nedeniyle erozyonlara direnerek yüksekte kaldığı, bazılarının da sonradan yükseltildiği tahmin edilmektedir. Bunlar çoğu zaman ateş yakarak haberleşmek için kullanılmıştır. O yıllarda çevredeki suların getirilmesi için dehlizler açıldığı bilinmektedir. Bunlardan birisi de Habip-Çardak arasındaki pişirilmiş killerden yapılan büz boruların kullanıldığı su yoludur. Ayrıca Hamam çukuru denilen eski hamam su ve Karpuzatan’ ın kaynağını oluşturan Turlu’ daki yer altı suyu da örnek olarak gösterilebilir.
M.Ö. 2000
Nizip ve yöresi; Eski Hitit zamanında (M.Ö.18.yüzyilda) I.Mursil, M.Ö.13.yüzyılda İmparatorluk Hititleri zamanında da Suppilulluima tarafından Hitit devletine bağlanmıştır.
      Önemli yollar üzerinde bulunan bölgemiz bu gelişmişlikten etkilenmiş ve çevremizde önemli yerleşim alanları oluşmuştur. Yapılan kazılarda çıkan sanat eserlerinde bu gelişmişliğin etkileri görülmektedir. Mari vesikalarından anlaşıldığı üzere,
M.Ö. 2000 yıllarının ilk çeyreğinde; Fırat'ın batısında, Güneyden Kuzeye doğru bir takım şehirlerin varlığını öğreniyoruz. Bunlar arasında Karkamış, Halep, Gaziantep’in güneyinde Uşşu, Kuzeyinde Haşşu şehirleridir. Otoriteler Gaziantep’in doğusunda ilçemiz çevresinde Hurri'leri kabul eder. Hattutaş arşivlerinden bir Eti kralının  Urşu şehrini muhasara ettiği anlaşılır.
M.Ö. 1600 yılında Eti devletinin kralı I. Murşil hakimiyetini Babil’ e kadar uzattığı zaman Nizip çevresine uğraması muhtemeldir. 16. YY’ da doğudan gelen ve Ege’ye kadar uzanan kavimler göçündeki asilzadeler her yerde Hurri’lerin başına geçerek Mitani devletini kurdular.
M.Ö. 1500 – 1400 aralarında Nizip bölgesinin Mitani devletinin parlak devresinde bu devlete bağlı bir krallık olduğu düşünülebilir. Bölgemizdeki bütün höyüklerde bir mühür türü Mitani’ lerin bu bölgede yaşadıklarına tanıklık etmektedir. M.Ö. 14 YY’ da Mitani’ lerin sarsıldığı görülüyor. Bu devrin Arkeolojik vesikaları olan her iki yüzü hiyeroglif yazılı düğme şeklinde mühürler Tilbaşar köyünde bulunmuştur.
M.Ö. 12 YY kadar bu bölge Etilerin elinde kalmıştır.
M.Ö.12.yüzyılda Son Hititler zamanında bölge Hititlerin merkezi haline gelmiştir. Nizip ve çevresi Hititlerden sonra Asurlara, Metlerin, Büyük İskender’in, Romalıların ve Bizansların, Roma İmparatorluğunun idaresinde kalmıştır.M.Ö 850 yıllarında Karkamış gibi birkaç şehir hariç bölgemizde bütün şehirler başka isimlerle ortaya çıkıyor. Bazı karışıklıklardan sonra bölgemizde Eti devleti 4 küçük parçaya ayrılıyorlar. Bunlar sırasıyla 1. Kummuhi  2. Karkamış  3. Tilbarip  4. Sam’al dır.
     Nizip yollar üzerinde olması sebebiyle, birçok defalar istila ordularının uğrak yeri olmuş ve topraklarında önemli savaşlar olmuştur. Firavun Ramses’ in Mısır orduları, Firikyalı’ lar…
M.Ö VII ci asırda İran orduları, daha sonra Yunan ve Doğu roma orduları bu bölgede görülmüştür.
M.Ö. 725 yılında bölgede kuvvetlenen Asurlar Kummuhi krallığını yenerek haraca bağlamıştır, Kalıntılara göre bu savaş Kummuhi krallığının bağlı iki küçük eyalet olan Halpi ve kışdam arasında olmuştur. Kışdan bugünkü Kuşdam adına kurulan bir köydür. Halpi’ ni ise Halfeti olduğu tahmin edilmektedir. Kummuhi devletinin en eski kalıntısı Çağdın köyünde bulunmuş olan Hava  kabartmasıdır. Bu krallık M.Ö. 743 yılında bitmiştir.  Nizip’in bugün üzerinde bulunduğu ve kurulduğu mevkii tarih öncesi çağlardan beri çeşitli olaylara sahne olmuş, ve her defasında çeşitli devrelerden geçmiştir. Tarihin ilk çağlarından bu yana ilçemizin başlıca medeniyet merkezlerinden  biri oluşu kültür ve ekonomi değerini arttırmıştır. Hititler devrinde dini bir önemi bulunan bölge, Bizanslar zamanında da askeri yönden önem kazanmıştır. Nizip'in kuzeydoğusunda ve Nizip'e 8 km. uzaklıkta bulunan Belkıs Harabeleri (Zeugma ve daha sonra Seleucia ad Euphrates) Bizanslılardan kalmıştır. Bakınız Zeugma tarihi.İlçe merkezinde Bizanslılardan kalma bir Kilise binası mevcuttur. Ayrıca Orul (Sekili), Mızar (Uluyatır) ve Çardak köylerinde Bizans döneminden kalma eserlere rastlanmaktadır. 
 
ORTA ÇAĞDA NİZİP
M.S. 540’ tan sonra Pers Kralı 1. Hüsrev Bizans imparatoru Justinanus’u yendi ve Nizip tamamen Perslerin yönetimine geçti.
M.S. 6 YY. da Bizanslılar Persleri yenilgiye uğratarak Nizip’i yeniden ele geçirdiler. Bir ara İran hükümdarı Nurşi revan Bizanslıları Nizip’te mağlup ederek kendi imparatorluğu hudutları içerisine aldıysa da daha sonra Bizanslılar Nizip-Antep bölgesini tekrar geri aldılar.
M.S: 591 yılında Nizip belli başlı ticaret yolları üzerinde bulunmaktaydı. Hint ve İran’ dan gelen kumaşlar, baharat ve fil dişi Nizip ve G.antep’ te toplanıp buradan sevk edilirdi.    

İSLAM TARİHİNDE NİZİP
639 yılında İslam ordusu, savaş olmaksızın bölgeyi almasıyla Hz. Ömer’in bu bölgeye geldiği bazı kaynaklarda yer almaktadır. Bundan sonra Ayıntap valiliğini Halid Bin Velid – Ebu Ubeyde gibi valilerin yönettiği söylenebilir. Bu bölge Abbasilerin eline geçince bölgeyi Türk valiler idare etmişlerdir. Harun Reşit zamanında buralar çok terakki etmiş El Cezire o sıralarda 4 büyük bölgeye ayrılmıştı. Bu bölgelerden biride Nizip bölgesiydi. Kayıtlara göre Ayıntap bölgesi bir süre Halep’ den alınarak Nizip bölgesine bağlanmıştır.  Bölge Abbasi- Bizans savaşları sırasında bir süre Bizans yönetimine geçse de
780 yılında Harun Reşit’in oğlu Mutassım’ ın Anadolu’da Bizanslarla yaptığı savaşlardan sonra tekrar alınmıştır. . Abbasiler devrinde Nizip çok gelişmiştir. Kayıtlara göre, Ayıntap o sıralarda bir sü­re Halep'ten ayrılarak Nizip'e bağlanmıştır.
835-884 yıllarında bölgeye  hakim olan Tulunoğulları
868 yılında Suriye ve Nizip’i ele geçirdiler.
925-1013  tarihleri arasında Nizip ile çevresi Halep ve ratoru 2. Romanos ve Nikephoros Fokas ile çarpışarak, Handani’ ler egemenliğinde kalmasını sağlamışlardır.  Bölge daha sonra kısa bir süreliğine yine Bizans ve sonrasında Fatımilerin eline geçti.
1071 Malazgirt savaşından sonra Nizip bölgesi hızla Türkleşmeye başlamıştır. Alparslan’ın kumandanlarından Afşin beyin zaptettiği yerler arasında Nizip’te vardı. Afşin Bey'in Nizip'i yağmaladığını tarih kitapları yazmaktadır. Gelişmemiş, yoksul bir yerleşmenin yağmalanmaya değer görülmeyeceğinden hareketle, o dönemde Nizip'in bölgenin en gelişmiş, zengin kentle­rinden olduğunu söylemek zor değildir. Bu özelliği Afşin Bey'in buralara kadar gelip kenti yağmalamasını cazip kılmıştır.Anadolu Selçuklu Devleti sultanı Kutalmış oğlu Süleyman, Antakya'yı Bizanslılardan alın­ca Harim, Dülük ve Nizip kendiliklerinden Anadolu Selçuklu yönetimini kabul ettiler.
1098 yılında Edez Kontlugu  1. haçlı seferiyle Anadolu Selçuklu sultanı 1. Kılıç Arslan ile savaşarak bölgeyi 8 ay kuşatmıştır. Bu sıralarda Musul Atabeyi İmadettin Zengi Müslümanların savunuculuğunu yapmak amacıyla Haçlılardan bu bölgeyi geri almıştır.
1145.  Konya Selçuklu Sultanı Mesut tarafından
1149 da Telbaşar’ın kuşatılmasıyla haçlılar ile Türkler arasında Nizip bölgesinde büyük bir savaş yapıldı. Daha sonra buralar Türklere teslim edilerek Selçuklu sultanı Nür-al-din in eline geçti
1150 yılında Selçuklulara, bir dönem Fatimilere, son Haçlı seferleri sırasında Hıristiyanlara,
1187 yılında Salahaddin Eyyubi' nin Haç­lıları büyük bir yenilgiye uğrattığı Hıttin Sa­vaşı sırasında Tilbeşar ve Ayıntap kaleleri önünde yaşanan çok çetin çarpışmalar sonunda bölge Eyyubi egemenliğine girdi.
1275'te bu kez Memlük hükümdarı Bay­bars bölgenin denetimini ele geçirdi. Mem­lükler döneminde bölge mamur hale getiril­di. Öyle ki, bu dönemde Ayıntap' a Küçük Buhara, Küçük Şam gibi adlar verildi.Bölgemize Memluklular hakim olunca XII yüzyılın ortaları bölgemiz için bir kalkınma çağı olmuştur. Memluklular devri zaman zaman bazı istila ve işgallerle kesintiye uğramıştır.
1388'de Emir Suli ve Mintaş gibi Türkmen beylerinin
1400'de Timur'un,
1420'de de Irakeyn emiri Kara Yusuf'un sal­dırılarına uğradı.
14. yüzyılın ortalarında Dulkadiroğulları Beyliği'nin yönetiminde bulunan Nizip, ak­rabalık dolayısıyla Memlüklerle Osmanlılar arasındaki çekişmeler sırasında bazı savaşla­ra sahne oldu.
15 YY ortalarında Dulkadir oğulları beyliğinin yönetiminde bulunan Nizip, Osmanlı ve memlukların çekişmeleri sırasında bazı savaşlara sahne olmuştur.
1471 de Dulkadirli beyi Şehsuvar Bey Memlük ordusuna yenilince bölge bir süre Memlüklerin elinde kaldı. 

 
OSMANLI TARİHİNDE NİZİP1515'te Hadım Sinan Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri Dulkadiroğulları beyi Alaüddev­le'yi büyük bir bozguna uğratarak beyliğin topraklarını, Fatih Sultan zamanında  Osmanlı topraklarına kattıysa da bölge kısa bir süre sonra tekrar Memlüklere geçti.
1516 yılında bölge tamamıyla Osmanlı İmparatorluğunun hâkimiyetine girmiştir.Yavuz Sultan Selim yönetimindeki Osmanlı ordusu Mısır seferine çıkarken Antep’e yaklaştığı sırada Memlukların Antep valisi  Yunus bey tarafından kabul edildi. Yavuz Sultan Selim Antep’te bir süre kalarak Mercidabık savaşının planlarını yaptı. Bu  sırada Kocatepe (Tılfar) beldesine gelerek incelemede bulunduğu da rivayet edilir. Yavuz Sultan Selim’in ölümünden sonra Dulkadiroğlu beyliği Maraş, Malatya, Antep, Zulkadriye sancaklarını kapsayan bir beylik haline geldi. Bu zamanda Nizip ve Antep Maraş eyaletine bağlı bir sancak merkezi oldu.
1649 yılında Evliya Çelebi Şam’dan Anadolu’ya geçişinde Nizip’den de geçmiş ve izlenimlerini şöyle kaleme almıştır.
“Nizip, Fırat ırmağının batı yönünde, çöl içinde, yüksek bir dağın eteğinde hanlı, camili, hamamlı, küçük çarşılı mamur bir kasaba olup bağı bahçesi yoktur. Daima Birecik kasabasına eklenip nahiye olmuştur. Harun şehir zamanında mamur bir şehir imiş. Ayıntap kıble yönünde bir kaynak olup yaya adım bir günde varıp gelinir. Birecik’e ise 6 saatte.”
       Bölgemiz zaman zaman Celali zorbalarının şerrine de uğramıştır.
Nizip'te 29 Haziran 1839 'da Osmanlı ordusu ile Mısır valisi Mehmet Ali pasa arasında Nizip savasi gerçekleşmiştir.
14 mayıs 1833 yılında Mısır valisi Mehmet Ali pasa ile Osmanlı padişahı II.Mahmut arasında yapılan Kütahya anlaşmasından iki tarafta hoşnut değildi. II Mahmut, Mehmet Ali paşaya verilen Suriye, Adana, Girit ve Cidde gibi zengin eyaletleri geri almak istiyordu. Mehmet Ali paşada elde ettiği kazancı az buluyordu. Mısır’ın ödemesi gereken vergide anlaşmazlık konusuydu. Diğer taraftan İngiltere Suriye ve Mısır ticaretini kendisine kapayan Mehmet Ali paşanın doğu Akdeniz’ de kuvvetli bir devlet kurmasını istemiyordu.Fransa ise Mehmet Ali paşaya mısırdaki ıslahat hareketlerine yardim ettiği için, Mısırda önemli bir yer edinmişti. Bu nedenle İngiltere’de Osmanlı devletini, Mehmet Ali pasa ile savaşmaya kışkırtıyordu. 1834'te Lübnan da Mehmet Ali paşaya karsı bir ayaklanma çıkınca ve Fırat dolaylarındaki Dürzilerde Osmanlılara karsı baş kaldırınca Osmanlı devleti bunu fırsat sayarak Suriye ve Lübnan’daki Mısır egemenliğine son vermek istedi. Hafız Mehmet paşanın komutasında Urfa’ya bir ordu gönderildi. Osmanlı ordusunda basta Moltke olmak üzere dört tane Prusyalı kurmay subay vardı. Bu sırada 40.000 kişilik Mısır ordusu Halep’te bulunuyordu. İki ordu şayi bakımından birbirine eşitti. Mehmet Ali paşanın oğlu İbrahim paşanın yönetiminde olan Mısır ordusu, Osmanlı ordusuna saldırma emri alarak Nizip ile Birecik arasındaki ovaya geldi. Bu sırada Osmanlı ordusunun durumu daha iyi idi. Osmanlı ordusunun Prusya kurmaylarının sözlerini dinlememesi ve oyalanmasından yararlanan İbrahim pasa , kendi kuvvetlerini Osmanlıların kanatlarını kuşatacak biçimde düzenledi, sonunda Mısır ordusu saldırıya geçerek Osmanlı ordusunu dört saat içerisinde ağır bir yenilgiye uğrattı. Böylece İbrahim paşaya Anadolu kapıları açılmış oldu. Osmanlı devleti bu zor durumdan, İngiltere, Avusturya, Rusya, ve Prusya gibi büyük devletlerin müdahalesi ile kurtulabildi.

Melike şark mektuplarında yana yakıla söyle diyor.
Düşmanın yaptığı manevraya göre, bizim Birecik karsısındaki müstahkem mevkii tutmamız lazımdır. Hafız pasa bunu kabul etti ve hareket saati kararlaştırıldı. Pasa yeşil çadıra girdi, bir müddet sonra çıkınca Alman zabiti bakıyor ki , pasa bambaşka bir pasa olmuştur, az evvelki kararından 90 derece dönüş yapmıştır, çünkü yeşil çadır ricat etmek, namusa yakışmaz demiş. Aksam üstü vaziyet büsbütün vahimleşince paşanın çadırında meclis kuruldu, Alman zabiti Moltke, ricattan başka çare olmadığını söyler, fakat sözü dinlenmeyen Moltke asabi bir hiddetle istifasını veriyor ve çekip gidiyor.”
Mehmet Ali paşanın ordularının haberi İstanbul’a gelmeden biraz önce II.sultan Mahmut öldü yerine Abdülmecit geçti bu sırada donanma komutanı Ahmet pasa , Osmanlı donanmasını İskenderiye’ye götürerek Mehmet Ali paşaya teslim etti. ordusunu ve donanmasını kaybeden Osmanlı devleti çok kötü bir duruma düştü bu yenilgiden sonra basta İngiltere olmak üzere Avusturya, Prusya, Rusya ve Osmanlı devletinin delegeleri Londra’da toplandılar. mısır sorunu müzakere ederek Londra mukavelesini 1840 da imzaladılar. 1904 yılında belediye olan şehrimiz bu günkü Birecik ilçesine bağlı idi.
KURTULUŞ MÜCADELEMİZDE NİZİP
   Kurtuluş savaşımız yıllarında, Mondros mütarekesi sırasında yabancıların işgaline terk edilen Anadolu' nun G.antep ve ahalisi Fransızlara verilmişti. Buna dayanarak 1919 sonlarına doğru Nizip ve Kilis üzerinden Gazi şehrimiz Antep'i işgal etmek üzere hareketlenen Fransız ordusu Nizip'e gelmiştir. İste kurtuluş savaşımızın ilk kursunu Fransızlara karsı Çete Habes Böler ve onun bir avuç imanlı silah arkadaşları tarafından sıkıldı. Bütün yurtta olduğu gibi Nizip'imizde de genci ihtiyari Habeş efendinin öncülüğünde Fransız ordusuna karsı koyarak büyük mücadelemizin temel taslarını, kanları ile koymuşlardır. 28 Ağustos’ta çetelerimiz tarafından Taşbaş dağı üzerinde perişan edilen tam teçhizatlı düşman ordusu G.antep'e doğru sürülmüştür. Taşbaş dağındaki mücadele sırasında gazilerimizin cephaneleri kalmadığı için palamut ağaçlarındaki palamutları mermi sesi çıkarsın diye sıkmalarda ayrıca yaşanılan durumu açıklamak adına önemlidir. Habeş efendi ve silah arkadaşları bununla da kalmayıp, Antep çevresindeki düşman çemberini de yararak şehir içine erzak ve cephane sokmayı basarmış ve İstiklal madalyasını almaya hak kazanmıştır.
Çete Habeş derdi ki ;
Çekince ben silahı
Dünyanın devrilir külahı
Misalini veren, asil Türk kanlarının çırpıntılarıyla şahlanan, hürriyet ve istiklalleri için ölmek ve öldürmek şerefinin ulviliğine erişmesini bilen Nizip' liler milli ruhun damarlarındaki asil kanda mevcut olduğunu bir kez daha göstermiştir. CUMHURİYET TARİHİNDE NİZİP
1924 yılında yapılan genel idari teşkilatlandırmada G.antep iline bağlanmış ve 26 Nisan 1926'da ilçe olmuştur.
1927'deki nüfus sayımında ilçe nüfusu 7041 idi. Bu yıllarda gerekli istihdamın şehrimizde bulunmaması sebebiyle G.antep'e büyük ölçüde göç olmuştur.
1950 yıllarından sonra tarıma dayalı sanayi teşebbüslerinin kurulmasıyla ilçemiz göç almaya başlamış ve bugün 80.000'in üzerine çıkarak ülkemizin en büyük 50 şehri arasına girmiştir.

0 yorum: